Londra’nın fakir mahallelerinden birinde, 1889’da bir çocuk doğdu: Charlie Chaplin.
Babası alkolikti, annesi akıl hastanesine yatırıldı. Küçücük yaşta sokaklarda şarkı söyledi, dilendi, ama hayal kurmaktan hiç vazgeçmedi.
Sessiz filmler çağında, hiç konuşmadan milyonları güldürdü. Ama asıl başarısı sadece komik olması değil, hayatın içindeki acıyı da gösteriyor olmasıydı.
Onun bastonu bir silahtı; düşene uzanan bir el, kibire saplanan bir iğne.
“Modern Times” ile makineler arasında sıkışmış insanı anlattı.
“The Great Dictator” ile diktatörlere karşı tek silahı olan kelimeleri kullandı.
Sürgün edildi, dışlandı ama asla susturulamadı.
Ve geriye şu cümleyi bıraktı:
“Hayat, yakın planda bakarsan trajedi, ama uzaktan bir komedidir.”
O, sadece bir komedyen değil, bir aynaydı. Biz gülerken kendimize baktığımız…